In Turkey, the right to freedom of association and unionisation remains under threat - Equal Times

Türkiye’de, örgütlenme ve sendikal hakları hala tehdit altında – Equal Times

Son zamanlarda Türkiye’nin dernekleri ve aktivistleri tarafından düzenlenen toplantılara karşı artan baskının son örneği olan bu barışçıl buluşmalar, polisle şiddetli çatışmalara dönüştü. İstanbul’un dışındaki Bakırköy cezaevinin önünde 25 gün boyunca sessizce bekleyenler, yaşadıkları hak ihlallerini dile getiriyor. Bazıları, Kürt siyasi mahkumların anneleri, bu ilkbaharda başlayan 3.000 kadar mahkumun düzenlediği açlık grevine destek veriyor. Eylem, Kürt milletvekili Leyla Güven’in PKK lideri Abdullah Öcalan’ın hapishane koşullarına karşı başlattığı protestoya dayanıyor.

Açlık grevi 26 Mayıs’ta sona erdi. Ancak bu süreçte komşu sokaklarda yol kapatmaları, göz yaşartıcı gazlar ve cop darbeleri yaşandı. Ancak medya sessizliği ile karşılandı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın en temel hakkına bir ihlal olduğunu belirten zincir şunları söylüyor: “Maddi 34, herkesin barışçıl, silahsız toplantılar ve gösterilere katılma hakkı olduğunu söylüyor.”

Kocaeli il valisi, İstanbul’un 100 kilometre doğusundaki bütün hapishane önünde toplantılara izin verilmediğini resmen yasakladı. Aynı karar Bakırköy Cezaevi için de alındı. Zincir, “Çevredeki başka bir halka açık alanda toplanma teklifinde bulunduk, ancak emniyet müdürü bize net olarak, toplantı yapmamızı durdurmaları ve bizi yarı yolda bırakmaları emredildiğini açıkça söyledi” diye açıklıyor.

Son yirmi yıldır, her Cumartesi, İstanbul’un kalbinde, İstiklal Caddesi’nin merkezinde, savaşsız bir şekilde bir toplanma gerçekleşiyor. ‘ Cumartesi Anneleri’, çocuklarının 1980’lerde ve 1990’larda tutuklanmasının ardından kaybolmasının aydınlatılmasını yıllardır talep ediyor. 27 Mayıs 1995’ten beri her Cumartesi buluşuyorlar. Kadınlar her zaman elinde kırmızı bir karanfil ve kayıp çocuklarının portresi taşıyorlar. Ancak geçen Ağustos ayında polis tarafından şiddetle saldırıya uğradılar. Şehrin yardımcı belediye başkanı, bir basın açıklamasında, “demonstrasyonun PKK’ya bağlı sosyal medya hesapları üzerinden ilan edildiğini ve demonstrasyon için izin alınmadığını” söyledi.

Tüm bu olaylar, 2013 Temmuz ayındaki darbe girişimi ve olağanüstü hal ilanı sonrasında artan bir güvenlik baskısı arka planında gerçekleşiyor. “Aniden, toplantılara izin verilmedi ve ifade özgürlüğü ciddi şekilde ihlal edildi. Binlerce kişi sosyal medyada yayınladıkları mesajlar nedeniyle terör örgütü üyesi olmakla suçlanarak hapishaneye gönderildi. Bugün Türkiye’de 260.000’den fazla insan hapishanededir, bunların 100.000’i darbe girişiminden sonra tutuklanmıştır” diyor İstanbul İnsan Hakları Derneği başkanı olan avukat Gülseren Yoleri.

Üye olmak işten atılma riski demektir. Erdinç, “Türkiye’de birçok şirkette sendika ayrımcılığı yaygındır. İşçiler, sendikaya üye olduktan sonra işten çıkarılırlar” şeklinde açıklıyor. Yasa, işçi alımının sendika üyeliğine veya sendikadan ayrılma koşullanmasına bağlı olamayacağını ve işverenin sendikaya üyeli ve olmayan işçiler arasında çalışma koşulları ve işten çıkarmalar konusunda ayrım yapamayacağını belirtiyor. Ancak, sendika ayrımcılığı açıkça var.

Türkiye’de geçen yıl Yve Rocher markalı Flormar’ın bir Türk yan kuruluşunda çalışan 132 işçi, haksız yere sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldı. Kimileri, sendikaya geri dönmedikleri için işlerine geri alındı. Diğerleri, mahkeme kararıyla kıdem tazminatı aldı. Şu an, ülke genelinde yalnızca yüzde yedi birlik sözleşmesinden yararlanırken, kamu sektöründe çalışanların sadece yüzde beşi sendika üyesidir.